04 June 2012
Herşey Pozitif 'e gelen sorular
Gelen sorular ve tartışmalar genellikle "istenmeyen durumlar" başlığı altında toplanıyor. Bu durumlar çeşitli şekillerde isimlendirilebilir ve bu çok da mühim değil. O yüzden bu şekilde genelleyelim ve o şekilde cevaplamaya çalışayım. Zaten istenen durumlar ve "sağlık sebepleri nedeniyle...." diye başlayan ifadelere kimse söz söylemiyor. Çünkü annenin sağlığı tıbben, vicdanen, ahlaken ve inançlar gereği her durumda bebeğin sağlığından önemlidir ve öyle olmak zorundadır. Yalnız buraya dikkati çekmekte fayda mülahaza ediyorum ki, "anne"nin kendisi değil, "annenin sağlığı" dır üstün ve değerli olan. Sağlık konusunda problem olmadığı durumlarda "anne" nin kendisi "bebekten" üstün tutulmamaktadır ve tutulmamalıdır. Çünkü yine tıbben, ahlaken, vicdanen, inançlar gereği ve kanunen de iki insan birbirine eşittir. İşte tam da bu noktada
"devlet ya da üçüncü şahıslar niye karışıyor?"
"Kadının özgürlüğü yok mu?"
"Her insan geleceğini kurmakta özgür değil mi?"
"Bakamayacağı çocuk sonra kötü bir yaşam mı sürsün?"
"Sokaktaki çocuklar"
tarzındaki yaklaşımlar hep konuya yanlış zaviyeden bakıldığından oluyor. Konuya hep kadın-erkek, anne-baba, çocuğun ilerki hayatı şeklinde sosyal açıdan bakılıyormuş izlenimi yaratılıyor. Halbuki konuya hepsinden daha üst basmakta yer alan "insan" ve onun "hayat hakkı" noktasından bakmak gerekiyor.
Gelelim istenmeyen durumlarla ilgili konuya:
Bir insanın (bebeğin demek yerine bunu tercih ediyorum) dünyaya gelmesi biyolojik bir hadiseye bağlı ve bunu kimse değiştiremez. Burada 2 temel öge var, vesile olan kısım (isteyen demedim) yani ana-baba ve hasıl olan kısım. Burada karıştırılan bir durum şu: Akıl, muhakeme, vicdan ve merhamet sahibi bir insan olmanın gereği olarak, bu biyolojik hadisenin vuku bulduğu "şartlar" ile o "şartlar" sonrasında hasıl olan ve şartlardan tamamen bağımsız olan, şartlara etkisi ol(a)mayan, şartlar hakkında hiçbir karar yetki ve yeteneği olmayan, ama öyle ama böyle, o şartlar sonrası artık o şartlara sebep olan birinci kısım ile aynı sınıfa dahil olmuş olan "bizler" (doğacak insan demek yerine bunu tercih ediyorum) asla ve kat'a birbirinden farklı ve birbirinden üstün değildir (yine yukarıdaki medeni ölçütler ışığında). Artık 2 kısım birleşik kaplar teorisindeki gibi birbirine tamamen eşitlenmiş durumdadır. Her iki kısımdakiler artık "insan" kategorisi altında değerlendirilmek zorundadır. Kısımlar arasındaki aşırı güç farkı yaşam alanında var olma savaşını tetikleyemez, güçlü olana "ben varsam sen yoksun" deme hakkını veremez. Aksi takdirde orada devreye hukuk ve kanun koyucu girer, yaptırımlar girer, insan hakları girer, vicdan girer, din girer, toplum baskısı girer. Artık her iki kısım da anayasa ve yasalarla güvence altına alınan "yaşama özgürlüğüne" sahiptir.
Burada bir farazi yaparsak konu belki daha iyi anlaşılabilir (tamamen farazi yapıyorum, Yüce Yaratıcının hikmetini sual etmek gibi bir hadsizlikten yine O'na sığınırım): Biyolojik olarak şu şekilde dünyaya geldiğimizi; bu biyolojik hadise sonrası diyelim ki belli bir süre anne bedeninde bazı hormonal değişiklikler dışında hiç bir değişme olmadığını, herhangi hücresel bir faaliyetin oluşmadığını düşünelim. Hasıl olacak insanın hücresel boyuta, yani fiziki boyuta ulaşabilmesi için bu biyolojik hadisenin "ikinci" defa gerçekleşmesi gerektiğini (veya belli bir süre geçmesi gerektiğini vs.) ve bu şekilde hormonal sistemdeki hazırlığın fiziki boyuta taşındığını düşünelim.
Bu durumda eğer ilk hadise sonrası eğer hormonal sistemi eski durumuna getirmekten bahsediyor olsaydık, herhangi fiziksel bir değişimin başlamasını "engellemekten" bahsediyor olsaydık, o zaman istenmeyen durumlar şeklinde ayrı bir başlık açabilirdik belki. Ancak maalesef bunu engelleme imkanı yok.
Yani Yaratıcı hükmünü vermiş !. İnsan bu şekilde dünyaya MERHABA diyor.
İnsan olmanın gereği olarak bize de bu "selam"ı almak düşüyor !
Subscribe to:
Post Comments (Atom)
No comments:
Post a Comment